Tuba (Korkmaz) Batu’nun “TÖZ- İçimde Bir Umut” sergisi Bodrum Dibeklihan Kültür ve Sanat Köyü, Yıldız Kenter Sanat Galerisi’nde açıldı. Sergi ile birlikte gösterilen “Töz” başlıklı belgesel “bir anne, bir sanatçı, kadına karşı şiddet kurbanı” olarak Batu’nun kendini bulma mücadelesi hakkında idi.
Doç. SOLMAZ BUNULDAY / ÇOMÜ Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü
Carl G. Jung bilincin bilinçdışı ile birleşmesiyle bütünlük duygusuna ulaşılabileceğini, benliğin potansiyelinin her ne ise ancak böylece tam olarak gerçekleşebileceğini söyler. Bu bütünlüğü sağlayan şeyler ise “aşkınlık sembolleri”dir. Bu semboller aracılığıyla bilinçdışı bilince ulaşabilir. İşte bunlar bilince çıkarmada yardımcı araçlardır ve çeşitli şekillerde ifadelerini bulabilirler: rüyalarla, hayallerle, sanatsal üretimle…
Tuba’nın işlerinde de bu “aşkınlığın sembolleri” olarak kuşlar vardır, balıklar, tekneler, güller vardır. Sezgiyi, serbest bırakmayı, yeniden hayat bulmayı simgeleyen haberci kuşlar. Bu kuşlar yeniden doğmak için dallarda beklemektedirler. Sevgi, sadakat, umut, şefkatin sembolü yuva yapan kırlangıçlardır bunlar. Yuvalarını kil ve çamurdan yapıyorlar, tıpkı Tuba gibi.
Çiçeklerin kraliçesi olarak bilinen, sevginin, ruhsal aydınlığın, sessizliğin hem hayatın ve yenilenmenin hem de ölümün ve acının simgesi olan gül bir diğer semboldür, Tuba’nın işlerinde. Bir taraftan özgürlüğü, bilgeliği ve masumiyeti temsil ederken diğer taraftan tutkuyu, arzuyu temsil eder gül. Tüm bunlar nedeniyledir ki Afrodite, Helios ve Dionysos, Muse’ler sembol olarak seçmişlerdir onu.
Zihnimiz hiç durmamacasına işleyen bir makine gibi. Kendimizle baş başayken veya başkalarıylayken değişmiyor bu durum. Düşünmenin sınırı yok, her şeyi düşünebiliriz, ancak kolayca ve rahatlıkla ifade edebiliyor muyuz? Travmalarımızdan konuşmak istersek bunları aktarabilir miyiz? Eksik kalan şeyler olacağı kesin gibi duruyor.
Tuba’nın işlerine baktığımda, yaşadığı travmaların etkilerini görüyorum. Onu hayata karşı eksilten travmaları olabilir belki bunlar. Ancak hayattan vaz geçmesini engelleyen töz olarak umudu da görüyorum. Sözle ifade edemediği, unutmak istediği ya da unuttum sandığı şeyleri söylüyor olsa da bir nevi sağaltım yapıyor, eksik kalanları tamamlıyor.
Kimsenin kimseyi dinlemediği, sadece kendi söz sırasını beklediği böylesi bir zamanda, içine doğru konuşulan işler bunlar. O an aklına geldiği gibi, her ne ise. Kendiyle baş başa kaldığı, dolaysız, doğrudan konuşabildiği işler. Zaten içlerinde de göremediğimiz sözler yazılı olan işler bunlar.
Hakiki olan görünmeyen, aşkın olandır, “töz”dür. Tuba’nın “töz”ü umut. Umut olmadan yaşanabilir mi?
Comments