Eylül 2019’da Arter’in eski binasında kapılarını açan Meşher’in ilk sergisi “Kalıpları Aşınca: Avrupa’dan Güncel Seramik Sanatı” oldu. Catherine Milner ve Károly Aliotti’nin küratörlüğünde düzenlenen sergi, seramiğin işlevselliğinin ötesinde, Mitler, masal kahramanları ve efsaneleri betimlemeye odaklanıyordu.
PROF. GÜNGÖR GÜNER
Beyoğlu’ndaki Meşher (eski Arter binası) ev sahipliğinde “Beyond The Vessel” adı altında bir seramik sanatı bombardımanına- tabii ki olumlu anlamda- maruz kaldı. Söz konusu başlık, her nedense Türkçeye “Kalıpları Aşınca” olarak çevrilmiş; bence “Kap Kacak Ötesi” olarak çevrilebilirdi. Çünkü alçı kalıp seramikte yardımcı bir öğe olduğu için kavram karışıklığı oluşmuş! “Kap kacak” sözcüğünü rahmetli Hakkı İzzet hocamız çok kullanırdı. Hatta bölümün kuruculuğu görevini de üstlendiği için o yıllarda Kap Kacak Seramiği ayrı, Serbest Seramik ayrı dersti. Ben Temel Sanat Eğitimi dersini çok sevdiğim için, DTGSYO sürecindeki başkanlık dönemimde “Seramik Temel Sanat Eğitimi” adının konulması için epeyce çaba göstermiştim. Çünkü 1. sınıflarda gerçekten seramiğe uyumlanmış bir Seramik Temel Sanat Eğitimi programı uyguluyordum. Marmara Üniversitesi’ne bağlanırken her şey yeniden adlandırıldı. Ben bir seramikçi ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi eğitimcisi olarak kendi okul yıllarımla birlikte 60 yılımı geride bıraktım. Geçen zaman içinde seramik eğitim kurumları çoğaldı ve o nispette de çok nitelikli seramik sanatçıları yurdun her köşesinden isimlerini duyurmaya başladı. Ama bu arada benim tabirimle “seramik ıskalanarak” seramik yapıldığı sanıldığı da çok oldu…
Açılışına davetli olmadığım bu sergiyi daha sonra ziyaretimde, içeri girdiğim anda ciddi bir şaşkınlık geçirmiş ve “her şey bu kadar abartılı ve de bu kadar şıkır şıkır olmak zorunda mı” diye düşünmüştüm! Serginin kataloğunu satın alıp inceledikten sonra sergiye bir kez daha gittim; uzun uzun gezdim ve bir önceki yargımdan biraz mahçup oldum! Bu sergi, seramik olgusu ıskalanmaksızın, cesur, yetkin, özgün ve ciddi ustalık isteyen, üretken sanatçıların yapıtları ile donanmıştı. Görülmeye değer bir sergi idi.
Sergide şu sanatçıların yapıtları yer alıyordu:
Sam Bakenwell: 1983 doğumlu, 2015 Royal College of Art mezunu, İngiltere/ Londra’da yaşıyor.
Bertozzi&Casoni ikilisi: 1957 ve 1961 doğumlular, Art Institute of Feanza’daki eğitimlerinden sonra İtalya /İmola’da yaşıyor ve kendi atölyelerinde çalışıyorlar.
Vivian Van Blerk: Güney Afrika doğumlu, Paris’te yaşıyor, University of Cape Town’a bağlı Michaelis School of Fine Art mezunu. 1996 yılında mezuniyetinden sonra fotoğraf ağırlıklı çalışıyor. 2017 yılından beri, ilk kez Beyrut’ta tanıştığı seramik çalışmalarını sürdürüyor.
Christie Brown: İngiltere doğumlu, 1969 Manchester Üniversitesi ve 1982 Harrov School of Art mezunu. Westminister Üniversitesi tarafından onursal Profesörlük ünvanına layık görülmüş.
Phoebe Cummings: 1981 Walsall/İngiltere doğumlu. 2005 yılında Royal College of Art ve Yl mezunu. Kendi ev atölyesinde, kilden geçici süreli bitkisel heykeller yapıyor.
Klara Kristalova: 1967 Çekya doğumlu, İsveç Royal University of Fine Arts mezunu. İsveç/Norralje’de yaşıyor ve kendi atölyesinde çalışıyor.
Malene Hartman Rassmussen: Danimarka doğumlu, Royal Danish Academy of Fine Arts School of Design Bornholm ve Royal Ccollege of Art Londra mezunu. Çalışmalarını Londra’da kendi atölyesinde sürdürüyor.
Elsa Sahal: 1975, Paris/ Fransa doğumlu. 2000 yılı, Ecoledes Beaux mezunu. Çalışmalarını Paris’teki kendi atölyesinde sürdürüyor.
Kim Simsson: 1974, Finlandiya/ Helsinki doğumlu. Aalto Üniversitesi Seramik Bölümü mezunu. Sanatçı, tasarımcı zanaatkârlar köyü Fiskars’da yaşıyor ve çalışıyor. Ayrıca Helsinki’de Littala&Arabia Design Center’e bağlı Arabia Art Department’da bir atölyesi daha var.
Carolein Smit: 1960 Hollanda/Amersfoort doğumlu, Belçika’da yaşıyor. Hollanda Breda Academy of Arts Sint Joost‘ta taş-baskı resim eğitimi almış ve desen alanında uzmanlaşmış. Seramik olgusu ile ilk teması 1996 yılında, Hollanda-Hertogenbosh’da bulunan European Ceramics Working Center’daki üç aylık konuk sanatçılığı ile başlamış. Şimdi kendi atölyesinde seramik yapıtlarını gerçekleştiriyor.
Jorgen Haugen Sorensen: 1934 Danimarka/Kopenhag doğumlu. 1953 yılından beri kamusal alanlara taş ve değişik malzemelerle heykeller yapan sanatçı, çok sayıda yurt dışı sergisi açmış. 1991 yılında Ankara Halkbank Sanat Galerisi ve İstanbul Dolmabahçe Sarayı’ndaki kişisel sergileri dışında Ankara’da da bir heykelinin bulunduğu katalog bilgileri içinde yer alıyor. 1990’dan beri kille dışa vurumcu heykeller yapıyor. Bouke Devries: Hollanda/ Utrecht doğumlu, Eindhoven Design Akademi ve Central St. Martins’de, sonrasında West Dean College’de Seramik Konservasyonu ve Restorasyonu üzerine eğitim görmüş. Bu süreçte edindiği becerileri kullanarak seramik kırıklarından oluşan kavramsal yerleştirmeler, çok özel durumda da seramik restorasyonları kendi atölyesinde sürdürüyor.
Hugo Wilson: 1982 Londra doğumlu İngiliz sanatçı, İtalyan Rönesansı’nın çok yönlü sanatçılarına özgü bir gelenekle çalışıyor. Bunu, Charles H. Cecil’in geleneksel Floransa atölyesinde aldığı bir kaç yıllık eğitime ve eski ustalar ile kurduğu güçlü bağa borçludur.
Kapsamlı Katalog
Son derece nitelikli ve kapsamlı hazırlanan sergi kataloğunda, her sanatçı kendi atölyesinde ziyaret edilerek, her sanatçıya 21 adet aynı soru yöneltilmiş, yanıtları alınmış. Ben de sanatçılara yöneltilen soruların yanıtlarını içeren katalog sayesinde onlarla derinlemesine tanışmış oldum ve tabii ki yapıtlarını sonradan hak ettikleri düzeyde algılayıp değerlendirebildim. Bu sorulardan en ilginç bulduğum birkaçına değinmek istiyorum: En sevdiğiniz masal hangisi? Mitlerin günümüzle bağlantıları nedir? Sanatçı mısınız, seramikçi mi? İlk sorunun yanıtında on dört sanatçıdan en yaşlı üye Jorgen Haugen Sorensen hariç hepsinin, kuzeyin masallarına ve mitlere yoğun ilgisinin olduğu anlaşılıyor! Bu sırasında Grimm Kardeşler, Andersen masalları, bulutları devşiren Zeus ile yılan saçlı Medusa’ya kadar çeşitlilik gösteriyor. Serginin ana temasının masallar ve mit kahramanlarından oluştuğunu sergilenen yapıtlar da kanıtlıyor. Sergi katılımcıları da zaten daha çok kuzeybatı Avrupa sanatçılarından oluşuyor. Danimarkalı Sorensen ise “Eski mitleri, mit ve hikâyeleri kullanmak için bir nedeni olmadığını, çünkü zamanımızın, gözlerimizin önüne serdiği olayların zaten anlatılmayı fazlasıyla hak ettiğini ve mitleri bugünün gerçekliğini ifade etmek için yararlanılabilecek kaynak olarak göremediğini” söylüyor.
İngiltereli Same Bakewell “Seramikçi misiniz, sanatçı mı” sorusuna takılmadığını; Phoebe Cumminsgs seramik zanaatını kullanan sanatçı; İtalyalı Bertozzi&Cazzoni seramiği kullanan sanatçı; Carolein Smit, seramiğin olanaklarını kullanan sanatçı; Fransalı Elsa Sahal,bu ayrıntı ile ilgilenmediğini, kili kullandığına göre seramikçi olduğunu söylemiş. Finlandiyalı Kim Simsson’un yanıtı şöyle: “Okul yıllarımın başlangıcında heykele karşı doğal bir yeteneğim olduğu anlaşılmıştı ama ben resim bölümünde eğitim almak istiyordum. Fakat giriş sınavını kazanamadım. Seramik bölümünde eğitim görürken bir heykeltıraş olduğumu vurgulardım. Kendime saygım arttıkça insanların beni nasıl nitelendirdiğini umursamaz oldum. Seramik işlerimin tamamını kendi başıma, çok çalışarak sahip olduğum becerilerle yapıyorum. Dolayısı ile bu becerilere sahibim ve bir zanaatkârım”. Geri kalan diğer sekiz seramikçi ise kesinlikle sanatçı olduklarını belirtiyorlar…
Böylesine sıra dışı bir seramik sergisinin, Koç Grubu Başkanı Sn. Ömer Koç’ un özel ilgisi nedeni ile; dört dörtlük bir organizasyon ve sergi kataloğuyla açılmış olmasına ben kendi adıma takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum. Bu sergiyi görmemiş olanlara, İstiklal Caddesi’ndeki Meşher’e yolları düştüğünde söz konusu kataloğu incelemelerini öneririm. Ancak şunu da söylemeliyim; sergi kataloğundaki seramik terimlerin çevirilerinde keşke bir seramikçiye danışılsa imiş! Örneğin “Seramik tornası seramiğin en önemli kanonlarından birisidir” yerine “Seramik tornası seramiğin en önemli araç ya da öğelerinden birisidir” denmeliydi. Yine katalogda yer alan “seramiğin çekmesi” ifadesi de yanlış. Seramik çekmez, iki ya da üç boyutlu olmak üzere küçülür! Kuru, fırınlandıktan sonra pişme ve toplu küçülme yüzdesi gibi terimler yaklaşık yetmiş yıldır durmuş oturmuş, yazına geçmiş terimlerdir. Son olarak bu sergideki ölü tavşan heykeli ile yıllar önce bir öğrencimin seramik öğreniminin ikinci yılında yaptığı ve burada fotoğrafına yer verdiğim harika tavşan heykelini karşılaştırmanızı öneririm.
Comments