Çağdaş Türk seramik sanatını var eden kuşaktan Prof. Hamiye Çolakoğlu, adını yaşatacak kültür evinin temelini hayattayken atmıştı. Ancak “Hamiye Çolakoğlu Seramik Müzesi”nin açıldığını görmeye ömrü yetmedi. Seramik Bölümü’nü kurduğu Hacettepe Üniversitesi ise bir vefa örneği sergileyerek bu müzeyi hayata geçirdi ve açılışını yaptı.
FATMA BATUKAN BELGE
Hamiye Çolakoğlu Seramik Müzesi’nin kuruluş öyküsünü, müzenin kuruluşunda en çok emeği geçen, sanatçıya en yakın iki öğrencisi, Prof. Dr. Candan Dizdar Terwiel ve Doç. Dr. Mutlu Başkaya ile konuştuk ve Hamiye Hoca’yı andık.
Hamiye Çolakoğlu sizin için ne ifade ediyor? Kendisini biraz anlatabilir misiniz?
CANDAN DİZDAR TERWIEL: Her sanatçının yaşamında kendisini var eden önemli kişi, olay ya da çok çeşitli etkenler olabilir. Benim yaşamımda sanatla buluşmamı sağlayan usta kişilik, ana figür en başta Hamiye Çolakoğlu olmuştur. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne seramik sanatını hiç bilmeden gelişim ve onun öğrencisi olduğum süreç ile sanata; hem usta eğitiminden hem de akademik eğitimden geçerek yaklaştım. Onun yarattığı ortam ile sanat eğitimi, terbiyesi ve görgüsü ile buluştuk. Ve benim öğrencisi olduğum 1984-88 yılları sadece üniversitelerde değil, toplumun her kesiminde yeni bir bakış açısına, estetik çevreye-bilince çok ihtiyaç olan bir dönemdi. Hamiye Çolakoğlu bu kurak iklimin bir yaşam kaynağı gibiydi benim için… Burada kendisinden “Hocam” diye bahsetmek istiyorum, bizlere önce Anadolu’yu ve dünyayı nasıl görmemiz gerektiğini, sahip olduğumuz değerleri ve bu değerlerin yerelden evrensele ulaşan boyutlarının seramik sanatı yoluyla nasıl kavranabileceğinin yollarını gösterdi. Hocam bu yolla çok sayıda sanatçının yetişmesine, üniversitemizin çehresinin değişmesine ve uluslararası etkinliklerin hızlanmasına yol açtı. Dokunduğu hayatlar, örnek yaşantısı ve seramik alanında sahip olduğu bilgi ve birikim bizleri bugüne taşıdı.
MUTLU BAŞKAYA: Cesur, insancıl, sevecen, herkese dostça yaklaşan, girdiği ortamı renklendiren ve neşelendiren bir kişiliğe sahipti. İnsanlar onun gözünde aynıydı… Asla cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, ulusal köken, etnik köken, cinsel kimlik, felsefi ve siyasi görüş, sosyal statü ayrımcılığı yapmadan insanlarla iletişim kurardı. Hangi statüde ya da cinsiyette olursa olsun insanlara “sevgilim” diye hitap eder ve onlara kendilerinin çok özel olduğunu hissettirirdi. Bölümümüzdeki öğrenci, hoca, müstahdem, teknisyen ya da dostlarının hepsi onun için birer sevgiliydi.
Hamiye Hoca, hislerine güvenir ve genelde duygularıyla hareket ederdi. Birine, ilk tanıdığında kanı ısınır ya da hiç ısınmazdı. Kanının ısındıklarına anaç, verici ve paylaşımcıydı. Isınmadıklarına ise kötü davranmaz ama bu kişilere mesafeli dururdu. Sevdiği öğrencilerini elinden geldiğince destekler ve önünü açardı. Beni çok severdi, ben de onu çok sever ve inanırdım.
İnsanların doğuştan sanatçı olacağına inanır ve karşısındaki öğrencilerinin de bazılarını sanatçı, bazılarını ise öğrenci olarak görürdü. Kendisi de her zaman etrafıyla sanatçı tavrıyla iletişim kurar ama insan olduğunu hiçbir zaman unutmazdı. Evlenmediği için hiç çocuğu olmamıştı ama sevdiği öğrencilerin hepsi onun çocuklarıydı. Bu çocuklarından biri olduğum için hayatta en çok istediği hayalini gerçekleştirmek için ben de Candan’la birlikte çok çabaladım. Arkadaşlarımla birlikte çok emek harcadığımız ve hocamıza, yapımında destek olduğumuz bir kültür evi vardı. Bu ev; Türk Evi tipinde, üç katlı yapılmış bir villaydı ve içinde kendisine ait seramikler, etnografik değeri yüksek objeler ve kendisine hediye edilen ya da satın aldığı sanat eserleri bulunmaktaydı. Her köşesini düşünerek yaptığı bu evin girişinde Çanakkale Seramik Fabrikaları’nda refrakter malzeyle kendisinin yapmış olduğu küçük bir duvar panosu bulunur. Ayrıca çok özgün olan ferforje pencere korkuluklarını da kendi tasarlamıştı. Evin bacasını ise benim yapmamı istemişti. Çünkü 1997 yılında bitirdiğim yüksek lisans tezimin başlığı “Muğla Bacaları’nın Çağdaş Seramik Yorumunda Raku Dokuları” idi. Bu bacayı, Milas Bacası’ndan esinlenerek yapmıştım. Hala evin çatısında bir heykel gibi duran baca, Türk Evi olarak tasarlanmış olan bu evi tamamlar niteliktedir. Evin girişindeki kapı numarasını da bir diğer çocuğu olan Prof. Dr. Candan Dizdar Terwiel mayolika tekniğiyle yapmıştı.
Kendisi hastalanınca bu ev bitmesine rağmen, gerçekleştirmek istediği hayallerini maalesef gerçekleştiremedi. En büyük hayali bu kültür evinin ileride kendi adına ait bir vakıf ve müze binası olması ve adının eserleriyle birlikte korunarak yaşamasıydı. Bunun için iki defa Hamiye Çolakoğlu retrospektif sergisi açtı. Bu evin çatı katında yabancı konuklarını misafir etmeyi düşündüğü bir alan yaratmıştı. Sempozyumlar düzenleyecektik ve bu ev önemli sanat etkinliklerine ev sahipliği yapacaktı. Ancak ailesi, eserlerin bir kurum tarafından himaye edilmesinin daha doğru olacağını düşündükleri için evi boşaltıp satmak istediler. Bunun için de kurucusu olduğu ve hizmet verdiği Seramik Bölümü’nün bulunduğu Hacettepe Üniversitesi, kurulacak müze için en uygun kurumdu.
Hamiye Çolakoğlu Seramik Müzesi’nin hikayesi ne zaman başladı?
CANDAN DİZDAR TERWIEL: Hamiye Çolakoğlu üniversitede görev aldığı günlerden itibaren kendisi için bir müze niteliğinde sanatçılarla buluşabileceği, çalışabileceği ve birikimini sergileyebileceği bir mekanın arayışı içindeydi ve bu amaçla 1994 yılında Ankara Beysukent’de bulunan bir müstakil evi satın alarak, bu evi büyük bir emekle kendi adlandırması ile bir “kültür evi”ne dönüştürdü. Evin en önemli özelliği üniversiteye yakın oluşuydu, böylece emeklilik sonrası da öğrencileri ile buluşabilecekti. Bu öngörü müze kurulma aşamasında bizlere büyük kolaylık sağladı. Kültür Evi büyük bir törenle ve çok sayıda seçkin davetlinin katılımıyla 1996 yılında açıldı. Ancak istediği şekilde bu evi hiçbir zaman değerlendirmek mümkün olamadı. Gerçek bir müze düşüncesi de bu noktadan sonra başladı. Seramik Bölümü olarak bizler hocamızın bu kıymetli koleksiyonunun ait olması gereken yer olarak Hacettepe Üniversitesi’ni en baştan savunduk. Hamiye Çolakoğlu Seramik Müzesi hocamızın emekli olduğu Eylül 2001 yılında başlayıp açılışın yapıldığı Mart 2020‘ye kadar süren uzun ve zorlu bir sürecin ürünüdür. En başından Hacettepe Üniversitesi üst yönetimleri de bu konuya destek verdiler. Hocamızın vefatını izleyen süreçte (31 Aralık 2014) ise müze çalışmaları hız kazandı.
Mutlu Başkaya ve Canan Dizdar Terwiel
MUTLU BAŞKAYA: Biraz önce bahsettiğim gibi bu süreç aslında Hamiye Hoca’yı 2014 yılında kaybettikten hemen sonra başladı ve başlamasının da en büyük nedeni zaten onun bunu hayattayken çok istemesi ama gerçekleştirememesiydi. Hocayı kaybettikten sonraki dönemin Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Bayhan, Hamiye Hoca’ya bir müze yapma fikrine çok sıcak baksa da, o dönemde müze girişimi başlayamamıştı ve geçtiğimiz dönem görev süresi biten Prof. Dr. Haluk Özen’in dönemine kısmet oldu. Haluk Hoca; bu işin bilimsel araştırma projesi kapsamında olabileceğini ve bunun için de HÜ Bilimsel Araştırmalar Birimi Başkanı ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Vural Gökmen ile konuşmamızı önerdi. Hamiye Hoca’nın Kültür Evi’ne davet ettiğimiz Vural Hoca ile olan görüşmemizde, kendisi eserleri görünce çok heyecanlanmıştı ve konuyu Haluk Hoca ile detaylı bir şekilde görüşeceğini söylemişti.
Hemen akabinde yine Candan, ben ve bölümümüzden bu projede çalışacak olan arkadaşlardan bir grupla birlikte Rektörümüz Prof. Dr. Haluk Özen ve Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Rahime Nohutçu ile Hamiye Hoca’nın evinde; bir başka görüşme yaptık. Ve o gün, tesadüfen 22 Aralık 2016, Hamiye Hoca ve benim yaş günümüzdü. Bir süre sonra da HÜ Bilimsel Araştırmalar Birimi tarafından yapacağımız projenin yürütücüsü Prof. Dr. Candan Dizdar Terwiel ve bölümden bazı arkadaşlarımla birlikte bu projeye başladık. Bütün engelleri ve engellemeleri aşarak, bu projeyi bitirebilmek için Candan’a destek verdik.
Müze Beytepe’de olacaktı ancak yeri konusunda belirsizlikler vardı. Maalesef Rektörlük’ün yeni bir müze binası için bütçesi yoktu ve mevcut binalardaki alanlar üzerine düşünülmeye başlandı. İlk düşünülen yer olan HÜ Tunçalp Özgen Kültür ve Kongre Merkezi’ndeki âtıl alanı müzeye dönüştürebilir miyiz düşüncesiyle Rektörümüz Haluk Hoca başkanlığında, proje grubundan Prof. Dr. Candan Dizdar Terwiel, Prof. Emre Feyzoğlu ve HÜ Sanat Müzesi sorumlusu Öğr. Gör. Dilek Karaaziz Şener, Dekanımız Mümtaz Demirkalp, HÜ Sanat Kurulu ve Halkla İlişkiler Müdürü Kamuran Zeren ile tekrar bir araya geldik. Dekanımız Mümtaz Hoca ve HÜ Sanat Kurulu bu alanın müze için uygun olmadığını ve aslında var olan Hacettepe Sanat Müzesi’ne Hamiye Hoca’nın eserlerinin eklenebileceğini ve ailenin tüm eserleriyle mevcut kültür evini korumasının daha doğru olacağı düşüncesindeydiler. Bu toplantıdan sonra Haluk Hoca ve Rahime Hoca müzenin kurulabilmesi için bizimle birlikte yeni yer arayışına devam ettiler.
Hamiye Hoca’nın Kültür Evi’ndeki hırsızlık olayından sonra işler biraz proje grubunun kırgınlığından, biraz da müzeye yer bulma sıkıntısından dolayı yavaşladı. Ama bir gün Rektörümüz Haluk Hoca, Rektör Yardımcımız RahimeHoca, HÜ Halkla İlişkiler Müdürü Kamuran Zeren Hanım, Hamiye Hoca’nın kızkardeşi Ülkü Polatoğlu, yeğeni Hürriyet Hanım ve proje grubundan bazı arkadaşlarla bir kez daha Beytepe’de müze binası için buluştuk. Neredeyse Candan’ın umutlarının yıkılmaya başladığı bir aşamada toplantı yaptığımız Beyaz Ev’den görünen konservatuvar binası, sanki “aradığınız müze binası benim” der gibi karşımızda duruyordu… Hemen oracıkta Rahime Hoca’ya bu konudaki fikrini sorduğumuzu hatırlıyorum… O da sağolsun bizi kırmadı ve “Gelin hemen gidip bir binanın içini gezelim ve düşünelim” dedi. Böylece bu binayı gezmemizle, bir süredir Beytepe’de müze için aranan yere karar vermiş olduk. HÜ Rektörlüğü’nün inşaatı bitmek üzere olan HÜ Ankara Devlet Konservatuvarı’nın içindeki büyükbir salon ve altındaki deposunun, müze için tahsis edilebileceğini söylemesiyle ve bu yeni yeri ailenin de müzeye çok yakışacağını düşünmesiyle; aile ve Hacettepe Üniversitesi arasında somut bir anlaşmaya varılmış ve karşılıklı bir protokol sözleşmesi imzalanmış ve eserler müze kurulma koşuluyla Hacettepe’ye bağışlanmış oldu.
Bir süre önce bir hırsızlık olayı da yaşadınız ve epeyce üzüntü çektiniz. Yapıtlardan da çalınanlar oldu mu?
CANDAN DİZDAR TERWIEL: Müze kurma çalışmalarının ilk basamağı üniversite için 2016 yılında hazırladığımız bir Araştırma Alt Yapı Projesi ile oluşturuldu. Proje; koleksiyon sahibi varisler (ki bu konuda bizimle iletişim kuran Hamiye Hocamızın kızkardeşi Ülkü Polatoğlu olmuştur) ve eserlerin sayısı ve niteliği hakkında bilgi sahibi olmak isteyen üniversite yönetimini buluşturacak bir envanterin belgelenmesi amacıyla başlatıldı. “Hamiye Çolakoğlu Seramik Müzesi Eser Envanter Araştırması” başlığı ile hazırlanan bu projenin çalışıldığı dönemde hocamızın kültürevine Haziran 2017’de gece yarısı giren hırsızlar (iki kişi olduğu görgü tanığı tarafından belirtildi) tarafından sanat eserlerinden bazıları, bilgisayar ve fotoğraf makinesi çalınmıştır. Bu olayın en üzücü yanı kimi eserlerin kaybı kadar projenin de uzamasına neden oluşudur. Çalınan eserler arasında Hamiye Çolakoğlu seramikleri ve koleksiyonda yer alan resimler bulunmaktadır. Çalınmaya çalışılan ve envanter çalışması tamamlanmış birkaç eser ise kırılarak bırakılmıştır.
(Soldan) Hürriyet Ay, Candan Dizdar Terwiel, Soner Pilge, Hüseyin Özçelik, İlhan Marasalı, Füsun Kavalcı envanter çalışması sırasında
MUTLU BAŞKAYA: Yapılan proje kapsamında Hamiye Hoca’nın demin bahsettiğim kültürevine belli aralıklarla gidiliyor, envanter çalışması yapılıyordu. Eserlerin tek tek fotoğrafları çekilerek, künyeleriyle birlikte sıra numarası veriliyor, envanter defterine geçiriliyordu. Bu çalışmalar proje grubunun uygunluğuna göre yapılıyor ve deftere adları yazılarak, imzaları alınıyordu. Candan, aileyle koordinasyonu sağlıyor ve eve her girişte aileden, proje grubundan kimlerin girdiği-çıktığı, kamera ile kayıt altına alınıyordu. Soğuk kış günleri, tozlu ortam ve suyun olmaması, çalışma koşullarını zorlasa da, yılmadan Hacettepe Üniversitesi’nin bize inanan yöneticileri; başta Haluk Hoca, Vural Hoca ve Rahime Hoca sayesinde bu projeyi bitirebilmek için çabaladık.
Ta ki karşı komşunun Seramik Bölümü’nü arayıp da iki hırsızın Hamiye Hoca’nın evinden kaçarak çıktığını söylemesine kadar... O gün olay yerine polis, aileden 3 kişi, Rektörlük’ten bir kişi ve proje grubundan: Candan Dizdar Terwiel, Doğan Özgündoğdu, İlhanMarasalı, Hüseyin Özçelik ve ben hemen gittik. Komşu; akademisyen kılıklı iki kişiyi kaçarken gördüğünü ve Hamiye Hoca’nın eserlerinden birini koşarken düşürdüğünü ve kırdığını söyledi. Komşuya; “Bizler burada işçi gibi çalışıyoruz ama bizle rakademisyeniz, hırsızlar bize mi benziyordu? Akademisyen kılık, nasıl bir kılık bize anlatır mısınız” diye hepimizin sorduğunu hatırlıyorum. Polis, aileden birinin şikayeti üzerine hepimizle en son gün eve girenlerin parmak izlerini ve tüm proje ekibinin fotoğraflarını, kimlik bilgilerini aldı. Ayrıca en az 3-4 gün bölüm kapısında sivil birileri bizi izledi. Bölüme kadar gelip beni ve bazı arkadaşlarımı sorguya çektiler. Hatta Candan karakola gidip bu durumu şikayet etti.
Bu olaydan sonra kırgınlık projeye sekte vursa da Hamiye Hoca’nın kızkardeşi Ülkü Polatoğlu, projenin devam etmesi için bize destek vereceğini söyleyince Beytepe’deki Beyaz evde en önemli buluşma gerçekleşti. Hatırladığım kadarıyla kendi yapıtlarından çalmaya çalışmışlar, birini telaşla kırmışlar ve birini de bırakmışlardı ama taşıması kolay olan 3 tane resmi tablodan keserek çalmışlardı. Neyseki çok fazla eser çalamamışlardı.
Hoca hayattayken temeli oluşmuştu ancak Hacettepe Üniversitesi sahip çıkmasaydı bu proje hayata geçirilebir miydi?
CANDAN DİZDAR TERWIEL: Bu proje “en iyiye hep ileriye” prensibiyle var olan Hacettepe Üniversitesi’nin sayesinde olmuştur. Kurumlarda özel müze oluşturmak ayrı bir konu olarak önem taşır ve kurumlar bu zenginliğe sahip olduklarında güçlenirler.
Türkiye’de bir seramik sanatçısı adına açılan ilk özel müze olmalı. Dünyada örnekleri var mı?
MUTLU BAŞKAYA: Türkiye’de benim de aklıma başka bir örnek gelmiyor, bu nedenle bir seramik sanatçısı adına açılan ilk özel seramik müzesi diyebiliriz.
Dünyada resim-heykel alanı düşünüldüğünde pek çok örnek var ama seramik alanına bakıldığında daha az. Hemen aklıma Çin’de üyesi olduğum Uluslararası Seramik Sanatçıları Derneği’nin Başkanı Büyük Usta Li Ziyuan’ın kendi eserlerinin ve dernek üyelerinin eserlerinin bulunduğu kendi adına açılmış olan Li Ziyuan Müzesi geliyor.
Bir de Koreli seramik sanatçısı Kim Yong Moon’un Kore, Wanju’da açmış olduğu ama daha sonra mevcut belediye tarafından kapatılan Kim Yong Moon, Macsabal Seramik Müzesi aklıma geliyor. Yine içindeKim Yong Moon’a ait eserler ve Uluslararası Macsabal Sempozyumları’nda sanatçıların yapmış oldukları eserler bulunmaktaydı… Ne yazık ki tüm eserler şu anda Wanju belediyesi tarafından bir depoya konmuş durumda. Müzelerin açılması önemlidir ama sürdürülebilirliği, çok daha önemlidir.
Müzede kaç yapıt sergileniyor? Küratoryal anlamda düzenlerken nelere dikkat ettiniz? Ziyaretçiler neyle karşılaşacak?
MUTLU BAŞKAYA: 120’den fazla eser sergileniyor. Sergilemede dilbirliği oluşturan adeta hepsi bu serge için yapılmış gibi görülen ancak 1970’ler ve 2000’li yılları kapsayan bir seçkiyi izleyici ile buluşturmaya özen gösterdik. Bu müzenin ilk açılışında yer alan koleksiyon, Hocamızın tüm zamanları kapsayan sanat anlayışını göstermektedir. Seramik, porselen ve refrakter bünyelerin soyut seramik anlatımları bu sergide görülebilir. Mekan çok büyük olmadığı için bağışlanan tüm eserleri sergilemeye çekindik ve daha sade bir serge olmasını istedik. Sergideki renk geçişleri, alçak – yüksek ilişkisi ve duvarlardaki seramik resimlerle, sergi düzenlemesini tamamladık.
Dışarıdaki insanları müzeye çekebilmek için müzenin dış duvarı ve farklı renkteki kapısını siyaha boyayıp, siyah-beyaz fotoğraflardan oluşan bir fragmanla kapladık. Bu fragmandaki fotoğraflarda ise; Hamiye Hoca’nın eserleri, ailesi, arkadaşları, dostlarıyla, karşılıklı protocol imza gününde bulunan kişiler, eski öğrencileri ve bu sergiyi kurmada bize destek olan yeni öğrencilerimiz bulunmaktadır. Kuruluş aşamasında tamamen gönüllü olarak, taşınmasından, temizliğine ve düzenlenmesine kadar yanımızda bulunan tüm öğrencilerimizle gurur duyuyorum. Ayrıca fotoğraf fragmanı için; günlerce kendisiyle birlikte bilgisayarda fotoğrafları seçip, grafik çalışmasını düzenlediğimiz öğrencimiz Mustafa Anıl Diktepe’yi de çalışmalarından dolayı kutluyorum.Öğrencilerimiz açılış günü, hocamızın geleceğe bıraktığı mirasını ilelebet korumaya ant içmiş gibi, izdihamdan korumak için eserlerin başında beklediler.
Gelecekte Hocamızın, özyaşamı ve belgelerini kapsayan sergiler, yıllık planlamalarla gerçekleştirilebilir.
Öğrencilerimizin de katılımı ve büyük yardımları ile Hamiye Çolakoğlu Seramik Müzesi açılış sergisi, çağdaş seramik sanatına bir saygı duruşu niteliğindedir.
Fotoğraf: Mutlu Topaloğlu
Yazık ki, açıldıktan sonra koronavirüs salgını patladı. Ama yeni normalle beraber müzeler de kapılarını açtı. Bu müze Ankara’daki çağdaş sanat ortamına nasıl bir katkı sağlayacak?
CANDAN DİZDAR TERWIEL: Hamiye Çolakoğlu Seramik Müzesi bir Üniversite Müzesi olması nedeniyle öncelikle bu üniversitede eğitim alan genç kuşağın sanatla buluşmasını sağlayabilen bir niteliğe sahip. Güzel Sanatlar Eğitimi için de öncelikle çağdaş seramik eserlerin görülebileceği, Cumhuriyet kazanımı öncü bir seramik sanatçısı olan Hamiye Çolakoğlu Hocamıza ait evrensel nitelikte güçlü eserlerin yer aldığı bu müze sanat eğitimi alanlara olduğu kadar tüm sanatseverlere de açık bir kültür kaynağı olarak düşünülmektedir. Çağdaş müzecilik anlayışı ile yaşatılması düşünülen bu önemli müze sadece Hacettepe Üniversitesi’nin değil ülkemizin bir kazancıdır.
Comments