Prof. Güngör Güner’in “Bu Bir Karo Değildir” başlıklı sergisi mart ayı boyunca Merdiven Art Space’de izlendi. Usta sanatçının sanat ve tasarım arasında duran çalışmalarının yer aldığı sergi Bauhaus ekolünden gelen bir altyapının izlerini taşıyordu.
FATMA BATUKAN BELGE
Prof. Güngör Güner’in Merdiven Art Space’de açtığı “Bu Bir Karo Değildir” başlıklı sergisi tek bir desenden yola çıkarak ürettiği son dönem çalışmalarını kapsıyordu. Bu sergi sayesinde, her zaman çalışkan ve üretken olan sanatçının, iki yılı pandemiyle geçen son dört yılda yine bolca çalışıp ürettiğini gördük. Serginin çekirdeğini oluşturan çalışma tek bir motifti aslında; Güner, “Olay, sergide bolca gördüğünüz bir motifin büyük bir karoya basılmasıyla başladı! O anda bunun bir karo değil, tek başına boş bir duvarın üstünde çok dengeli bir resim olduğunun ayırdına vardım. O motif size çok tanıdık gelmiş olabilir ama yılların süzgecinden geçmiş geometrik bir motiftir. Altını çizerek söylüyorum ki asla kopya değildir” diyor, “Bilgisayarın marifeti ile tek bir tıkla anında motifin büyütülmesi, küçültülmesi, çoğaltılması, çizgisel durumundan alan haline getirilmesi, sonucun gene bir tıkla renkten- renge döndürülebilmesi çok keyifli bir süreçti. Sonrasında ortaya çıkan biçimlerin içerdikleri tüm renkleri anında seramik renklendiricileri içeren bir dijital baskı makinesi ile basabilmek ise ayrı bir mutluluktu. Aslında bu çağımızın bilgisayar destekli ifade biçimi idi! Bu sonucu ister tasarım ister sanat yapıtı olarak adlandırın…”
Söz konusu geometrik motif hem yüzyılların süzgecinden hem de sanatçının kendi özümlemesinden geçerek bu karodaki yerini almıştır. Daha önceki yıllarda çeşitli çalışmalarında karşımıza çıkan ve geometrik dengenin belirgin bir unsuru olan bu motifin kökeni sekiz köşeli Selçuklu yıldızında aranmalıdır. Burada geleneği tekrarlamanın ötesinde sanatçının DNA’sındaki kültürel bir unsurun çağdaş sanatta nasıl yer bulabileceğini görmek son derece öğreticidir. Bu tarz çalışmaları, “geçmişi yadsımadan özgün ve yeni nasıl olunabilir” sorusunun yanıtıdır. Benim de aralarında bulunduğum üç kuşak seramikçiyi yetiştiren Güngör Güner’den aldığımız en önemli derslerden biridir.
Prof. Güngör Güner sanatçı konuşmasında Sibel Sicimoğlu’nun sorularını yanıtladı.
Burada sanat yapıtı ve tasarım nesnesi arasındaki bağı vurgulayan sanatçının Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nun ilk mezunlarından olduğunu anımsatmakta fayda var. 1957 yılında Bauhaus ekolüne bağlı olarak kurulan okul, Güngör Güner’in sanat anlayışının biçimlenmesinde en büyük role sahiptir. Yalınlık, tinsellik, işlevsellik, kavramsallık, geleneğe saygı, özgünlük gibi kavramlar üzerine oturan bu sanat anlayışı öğrencilik yıllarından itibaren 60 yıla ulaşan yaratım sürecinin her anında kendisine eşlik etmiştir. “Söz konusu karonun benim seramik tanımımla ters düşen bir tarafı yok” diyen Güner’in seramik tanımı nedir peki? “Seramik altının Toprak, üstünün Cam olduğunu duyumsatandır!.. İnsanın Yeryüzü’yle Gökyüzü arasında yaşadığını anımsatan bir duygudur bu. Dünyamızın dönmesi örneği, çoğu kez dönen bir çark üzerinde biçime ulaşır seramik. O nedenle bu yaratıcı kaynağı kullanmak, çarkı döndürmek gerek diyorum.”
Çömlekçi çarkı ya da diğer bir deyişle torna, Güngör Güner’in çalışmalarını gerçekleştirirken kullandığı en önemli ekipman olabilir ama bu geleneksel biçimlendirme yöntemiyle sınırlı kalmaz. Bakmayın “ben çömlekçi çarkı düşkünü müzmin bir seramikçiyim” demesine, her türlü teknik olanağı deneyimlemeye de açıktır. Son yıllarda ders verdiği İTÜ’deki CNC tezgahı ona yeni oyun alanları yaratmış, dijital ortamın ve CNC tezgahının, tornada ürettiği Türk kahvesi fincanı gibi tasarımlarına katkılarını deneyimlemiş, dijitalin getirilerini somut olarak ortaya koymuştur. Bu da, Türk kahvesi fincan tasarımıyla 2017 yılında Uluslararası “A’Design Award” tasarım yarışmasında Prestij Ödülü kazandırmıştır. Bir anlamda oyun alanını teknik olanaklarla genişleten bir seramikçidir. Bu sergideki çıkış noktası olan karoyu da Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik-Cam Bölümü bünyesinde bulunan Vitra Seramik Sanat Atölyesi’nde konuk sanatçı olarak çalıştığı dönemde serigrafi baskı makinelerinin olanaklarıyla üretmiştir. Yaşlı kuşağın dijital ortamla tanışmasını ve onu içselleştirmesini çok önemli bulan Güner, 3D gibi olanakların işleri kolaylaştıran, düş gücüne zenginlik katması gereken bir araç olduğunun unutulmamasını önemle vurgular.
Güngör Güner’e göre “Sanat bir oyundur! Oyun nedir? Deneme, bulma, yapma, bozma, yeniden deneme vb. Oyun oynamak gibi bir sabrınız ya da alışkanlığınız yoksa yaptığınız işler yavan kalabilir. Çömlekçi tezgâhı size sabrı, malzemeyle (kille), onun kendi kuralları ile tanışmanızı, onunla söyleşmenizi, onunla bir şeyler söylemenizi sağlar. Dolayısı ile kilin kendi ruhuna uygun olarak sınırsız bir oyun alanı olduğu da söylenebilir.” İşte sanatçının bu oyun alanı kavramı “Bu Bir karo Değildir” sergisinde belirgin biçimde görülmekteydi. Ağırlığı azaltmak için kağıt katkısıyla yaptığı panolar, çok amaçlı seramik kutular (bahçe mobilyası, saksı-vazo), geometrik çiçekler hep bu oyundan doğan yapıtlardı. Elbette Güngör Güner’in imza işlerinden tornada şekillendirilmiş silindir vazolar ve tabaklar da eksik değildi.
Güngör Güner, “Bu Bir Karo Değildir” söylemiyle izleyiciyi bir sorgulama ile karşı karşıya bırakıyor; tıpkı “Resim sizin benden istediğiniz değil, benim size verdiğimdir” diyen Picasso gibi, İmgelerin İhaneti (1928-29) tablosunun altına “Bu bir pipo değildir” (Ceci n’est pas une pipe) yazan Rene Magritt gibi… Sanatçının imgelemi ile izleyicinin bunu algılayışının farkı üzerinden yola çıkan Güner’in karosu gerçekten de bir karo değil!
Comments