top of page

DEĞİŞKEN, AKIŞKAN, SÜREKLİ YENİLENEN…

Türkiye’nin en önemli endüstriyel miraslarından olan tarihi Müze Gazhane Mart ayında “com-position: space-no-space” sergisinin ikinci sürümüne ev sahipliği yaptı. Resim, heykel, seramik, yerleştirme gibi farklı üretim tekniklerini kullanan 16 sanatçı arasında Güngör Güner ve Aynur Karakaş Karaağaç da seramik disiplinini temsil etti.


FATMA BATUKAN BELGE


İstanbul’un son gazhanesi olarak 1892 yılında hizmet vermeye başlayan Hasanpaşa Gazhanesi bir asır boyunca kentin aydınlatma ve yakıt ihtiyacını karşılamıştı. Zamanla teknolojisi eskiyip çevre ve insan sağlığı için tehlike yarattığı düşünülünce, 1993 yılında diğer gazhanelerle beraber üretimine son verildi. Bir dönem İETT garajı olarak kullanıldıktan sonra kendi haline terk edildi. Ama yıllarca süren kamusal bir mücadeleyle kurtarılarak kapsamlı bir restorasyon sürecine alındı. Türkiye’nin en önemli endüstriyel miraslarından olan tarihi yapı bir süredir Müze Gazhane adı altında Kadıköy’e yakışır kültür-sanat odaklı bir yaşam alanı olarak hizmet veriyor.

Aynur Karakaş Karaağaç


17. İstanbul Bienali’nin paralel etkinliklerinden olan ve İTÜ Taşkışla Kampusü’nde düzenlenen “com-position: space-no-space” sergisinin ikinci sürümü de Müze Gazhane’nin sergi salonuna taşındı. “com-position: space-no-space VOL. II” başlığı altında açılan sergide Aylin Akarvardar, Fatih Balcı, Pınar Genç, Ferhan Gözgü, Genco Gülan, Mehmet Güler, Güngör Güner, Desen Halıçınarlı, Oğuz Haşlakoğlu, Aynur Karakaş Karaağaç yapıtları, Ahmet Keskin, Hülya Küpçüoğlu, Froso Papadimitriou, Victoria Rance ve Meliha Sözeri’nin yapıtları yer aldı.


Yapıtlar ilk olarak Taşkışla girişinde yer alan "şeffaf oda"da sergilenmişti. Belirli bir döngüde sergilenmesi ve ardından bir üst kata/başka bir "ortak alana" taşınmasıyla dinamik bir davranış kazanmıştı. Gündelik yaşamın içinde yenilenen kompozisyon ve özne-nesne ilişkilerine dair yeni önermeler sunan serginin Gazhane’ye taşınmış olması bağlamını da güçlendirmiş oldu. Taşkışla ve Gazhane binaları 19. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul'un modernleşme sürecinde kentin geçirdiği değişimlerin birer yansıması. Sergi; kışladan üniversiteye dönüşen bir mekandan, enerji üretim tesisinden kültürel yaşam alanına dönüşen bir mekana geçiş yapmış oldu. Yani başka bir "ortak-alana" taşınarak, sürekli yenilenen kompozisyonuyla yeni bir rota çizdi.

Güngör Güner


Mimarlık, sanat ve tasarımı birbirine bağlayan “com-position: space-no-space VOL. II”de yapıtları yer alan iki seramik sanatçısı vardı: Güngör Güner ve Aynur Karakaş Karaağaç. Her ikisinin de yapıtı da değiştirilebilir konumlarıyla farklı kompozisyonlar yaratmaya uygun, tekrarlanan birimlerden oluşuyordu. Aynur Karakaş Karaağaç’ın yapıtı, keskin köşelere sahip içi boş metal dikdörtgen prizmalarla akışkan biçimli seramik formların birleşmesinden doğan zıtlığın altını çiziyordu.


Güngör Güner ise değişken yerleştirmesinde ayna da kullanarak bu malzemenin yansıtma özelliği sayesinde bir iç-içeliği sağlamaya çalışmıştı. İçi boş küplerden oluşan yalın birimler aynı zamanda işlevsel bir yerleştirmeye de olanak tanımaktaydı. Güner, İTÜ’deki öğrencilerine de istedikleri gibi yerleştirme yapmaları önerisinde bulunduğunu ve öğrencilerin buna memnuniyetle katıldıklarını söylüyor. Bu çalışmada aynanın yansıma etkisinin çok değişik ve olumlu sonuçları olmuş.


Güner’in çalışmalarını bilenler için yerleştirmesinde kullandığı farklı boyutlardaki küplerin her şeyden önce birer kap olduğunu tahmin etmek zor değil. Sanatçı bunu özellikle vurguluyor: “Sanat bağlamında seramiğin tanımını yapmak istersek seramiğin bir resim heykel bireşimi sanat dalı olduğunu kanıtlayan sayısız yapıtla karşılaşırız! Ama bu arada seramiğin aynı zamanda anlı şanlı bir kap sanatı olduğunu da unutmamak gerekir! Bir tarihte özel bir üniversiteden karma sanat sergisine katılmam için davet almıştım. Ama bir ricaları vardı, kap-kacak cinsinden seramik olmasını istemiyorlardı… Kim ne derse desin seramik aynı zamanda iddialı bir kap sanatıdır!”


bottom of page