top of page

MUSTAFA AĞATEKİN’İN KENDİ GERÇEĞİ VE HAYALLERİ ARASINDA: ARAF

2022 BM tarafından “Uluslararası Cam Yılı” olarak ilan edilmiş ve dünyanın birçok noktasında olduğu gibi Eskişehir Kent Müzeleri kompleksinde de çeşitli cam sergileri açılmıştı. Mustafa Ağatekin’in kendi gerçeği ve hayalleri arasında camda vucüt bulan “Araf” başlıklı cam heykeller sergisi geçen yıl Eskişehir’de izlediğimiz son cam sergisi olarak belleklerimizde yerini aldı.


Prof. ZEHRA ÇOBANLI


Lisans ve yüksek lisans eğitiminde başarılı bir öğrencim olan, öğrencilik dönemlerinden bu yana izlediğim Mustafa Ağatekin’in seramik ve camı geliştirdiği yöntemle bir araya getirerek ortaya çıkardığı eserler alana yeni bir biçimlendirme yöntemi olarak farklı bir değer kattı. Kendi deyişi ile bir iç döngünün cama özgü bir dilde aktarımı olan bu çalışmalarında yaşamlarımıza ilişkin sorgulamaları, endişeleri, umutları anlatmayı hedeflediğini biliyoruz. “Araf” sergisindeki heykellerinde ise özelikle ışığın etkisini, şeffaf, yarı şeffaf ve yarı mat olarak heykellerin kendi içinde oluşturduğu o dengede ne kadar güçlü vurguladığını anlayabiliyoruz. Daha önceki cam sergilerinde desen olarak yer alan figürlerinin cam kitlenin içinden çıkan heybetli, sözünü güçlü haykıran figürlere dönüştüğünü görüyoruz.

2000’li yılların başından bu yana ülkemizdeki cam eğitimi sürecinin oluşumunu, yayılmasını ve cam sanatımızı yakından izleyen biri olarak bugün gelinen noktada Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Cam Bölümü’nün kuruluşundan bu yana ne kadar aktif bir rol aldığının yakın şahidiyim. Bugün bu bölümün başkanlığını başarıyla sürdüren, kendi sanatçılığı yanında cam sanatını, tarihini ve teknolojisini araştırıp, insanlara anlatıp bilgilendirmek gibi önemli bir misyon da yüklenen Mustafa Ağatekin bu konuda yurt içinde ve yurt dışında pek çok yayın yapmış, konferanslar vermiş, çalıştaylara katılmıştır. Yurtiçinde 12 kişisel olmak üzere ulusal ve uluslararası pek çok karma sergi ile adını yurt dışında da duyuran sanatçı yurt içinde düzenlenen yarışmalardan da 4 ödül sahibidir.


Türkiye’deki cam alanında kariyer yapmış ender sanatçılardan birisiniz, bu alanda aldığınız eğitimden bahsedebilir misiniz?


Lisans eğitimim Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi (o zaman ki adıyla Uygulamalı Güzel Sanatlar Yüksekokulu) Seramik Bölümü’nden; yüksek lisans ve sanatta yeterliğim de seramik alanında. Ancak 2002 yılında lisansüstü çalışmalarım dışında bireysel olarak sürdürdüğüm sanatsal çalışmalar sırasında tesadüf eseri cam malzeme denemelerime başladım. Bu denemeler daha çok özgün bir teknik dil arayışı içinde ortaya çıktı ve o dönemde ve bu çalışmalarla Ankara da katıldığım fuarda Can Bozkurt ile tanıştım. Yeri gelmişken rahmet ve minnetle anıyorum Can hocamı. Ondan bir aylık özel ders aldım ve bu aslında her şeyin başlangıcıydı, sonrasında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Cam Bölümü kuruluyordu ve Can Bozkurt da kuruluşta görev alanlar arasındaydı. Onun tavsiyesi ile bölüm kadrosuna dahil oldum. Temel cam eğitimim bölüme başladıktan sonra gelişti. Sonrasında Erasmus programıyla Orta Avrupa’daki cam okullarından ders vermeye gelen hocalar ve bu alanda var olan yabancı literatür okumalarıyla sanatta yeterlik sonrası aslında akademik kariyerim yeniden başlamış oldu. 2004 yılından bugüne akademik anlamda yaptığım tüm çalışmaları cam alanında gerçekleştirdim.


Seramik alanından cam sanatına geçiş yapan bir sanatçı olarak aldığınız seramik eğitiminin yaratma sürecine olan katkılarından bahsedebilir misiniz?


İki alanın da şekillendirme teknikleri ve teknolojileri açısından birbirine sağladığı kolaylıklar var. Bu da deneyim pratikliğini ortaya çıkarıyor. Deneyim pratikliği de en çok üretimde kendini gösteriyor. Dolayısıyla hayal ettiğiniz bir fikri somutlaştırırken daha hızlı kavrayıp daha çabuk sonuca ulaşabiliyorsunuz. Ama yaygın olarak söylenegelenin aksine iki alan arasında çok büyük farklılıklar var.

Önceki zamanlarda eserlerinizde iki boyutlu, seramik çamurunun da kullanıldığı desenler hakimdi, bu çalışmalarınız alanda bilinen nadir bir yöntemdi. Bu eserlerinizi daha kapsamlı anlatabilir misiniz?


Bunun kişisel olarak aldığım yolla ilgili olduğunu düşünüyorum, sanatsal anlamda gittiğim yolda farklılıkları deneyimlemek benim üretim enerjimi arttırıyor. Cam aslında çok farklı etkileri sunan bir malzeme ve uzun zamandır da bu etkiler üzerine yoğunlaşmıştım. Ancak camda üç boyutluluğa yöneldiğinizde daha uzun süreçlerde planlamalar yapmanız gerekiyor, özellikle de kalıpla şekillendirmelerde… Bu süreç; model, kalıp, fırınlama ve finisaj olmak üzere kapsamlı bir üretim yolculuğu. Bunun dışında aslında yaptığım şey; camın şeffaflık ve ışık ilişkisi üzerine bir sergi fikrini oluşturmak bu bağlamda sözümü en etkili sunabilecek formları bu unsurlarla bir araya getirmekti. Beni de çok keyiflendiren sonuçlar aldığımı rahatlıkla söyleyebilirim.


Eskişehir müzeler kompleksinde 20 Aralık 2022 tarihinde açmış olduğunuz “Araf” temalı sergide üç boyutlu heykeller ve boşluklarda sanki seslenen figürler hakimdi. Bu yeni dönem eserlerinizin manifestosu ne idi? Serginizdeki eserlerinizden ayrıntılı olarak bahsedebilir misiniz?


Sergilerimin temasını yaşadıklarımdan bulup çıkarıyorum, bu manada son dönemde çok fazla içinde kaldığım bir durum üzerinden olgunlaşan bu serginin teması “Araf” oldu. Deyimsel anlamda araf; iki şeyin arasında kalma durumunu tarifliyor, dini metinlerde ise cennet ve cehennem arasında bir yer anlamını taşıyor. Her iki anlamında da ortak noktada araf; gidilen ya da gidilmek istenen iki şeyin ortasında olmak ya da seçememe ve sıkışıp kalmayı temsil ediyor. Her birimizin hayatlarımızda sıklıkla karşılaştığı insana özgü durum; “arafta kalmak”. Bu sergi kusursuz, gösterişli simülasyonların ardında sıkışıp kalan bireyin ikilemlerinin döngüsünü görünür kılıyor. Başka bir ifade ile kendi gerçekliğimle hayallerim arasındaki araf camda vücut buluyor. Formlardaki şeffaflık kütleleri görünmez kılan bir yapı ve bu bağlamda etrafımızdaki her şey. Göremediğimiz, tanımlayamadığımız ama içine sıkışıp kaldığımız bir kütle ve bu kütlesel boşluğun içinde isyan eden, bekleyen figürler… Başka bir açıdan kendi boşluğunda sıkışıp kalanlar ve söylencelerinin hikayesi.

Cam uzun ve zahmetli bir sanat alanı pek çok teknik bilgi ve beceri gerektiriyor. İstediğiniz eseri yaratmada izlediğiniz özel bir yol var mı?


Malzemeyi ve teknikleri sanatsal ifade biçimimin etkisini arttıran önemli bir unsur olarak görüyorum. Ancak içeriği önceleyen bir yaklaşımım olduğunu söylemek isterim, sonrasında bu içeriği cama özgü niteliklerle (şeffaflık, optik etkiler, plastisite, kırılganlık vb.) zenginleştirecek teknik tercihlerim de oluyor. Bu tercihlerde üretim sürecinde yeni yolları deneyimlemek, hemen hemen her süreçte yaşadığım bir durumdur.

Eserlerinizde estetik kaygılarınız mı yoksa kavramsal bir anlamı mı ön plana getirmek istersiniz?


Kavramsallıktan ziyade içerik demek istiyorum zira sadece kavramsal anlamlarla ilintilendirdiğim bir yaratı sürecim yok. Eserlerimi üretirken duygu, duyum ve durumlar beni içeriğe götürüyor. Buradan çıkan kavram ise sadece o bütünün bir parçasıdır. Böylesi bir süreç sonrasında ürettiğim eserlerin izleyenler üzerinde bir duygu alanı oluşturmasını önemsiyorum. Serginin ruhu diyebilirim buna, izleyiciye onun geçmesi önemli.




Eskişehir'de yaşıyorsunuz, yaşadığınız şehir sanat yaşamınıza nasıl etkiliyor?


Sanat yaşamımı besleyen unsurlar var ama yeterli değil diyebilirim. Son yıllarda plastik sanatlar alanında OMM, Eldem Sanat Alanı gibi özel girişimler var ve katkıları önemli ama sayılarının artması gerekli. Bu konuda maalesef İstanbul alternatifsiz bir merkez olarak hala durmakta. Bunun için öncelikle yapılması gerekenin; Eskişehir’e sanat alanındaki yatırımcıların ve yatırımın gelmesine zemin hazırlayacak projelerin üretilmesi olduğunu düşünüyorum.


Doğru, sana bu konuda katılıyorum. Çalışmalarının sürekli yükselen bir ivme ile yurt dışında da ses getireceğine inancım sonsuz. Ellerine, yüreğine sağlık Ağatekin.

bottom of page