top of page

“SERAMİK ATEŞİ İÇİME ÖĞRENCİYKEN DÜŞTÜ”

Prof. Dr. Alpagut Kara; Eskişehir Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi, Seramik Araştırma Merkezi Ar-Ge Koordinatörü, Türk Seramik Derneği (TSD) Yönetim Kurulu Başkanı, SERES Kongresi Düzenleme Kurulu Başkanı olarak birçok karpuzu koltuğunun altında taşıyor. Seramik sektöründeki her kesimle diyaloğu bulunan Kara, seramik sevgisinin öğrencilik yıllarına uzandığını söylüyor.

Hem bilim insanı ve akademisyen kimliğinizle, hem de sektörde sizi tanımayan yoktur sanırım. Kaç yıldır seramik alanında çalışıyorsunuz?

Seramik malzemeler ile olan ilk temasım 1987 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi, Metalürji Mühendisliği 3. sınıf öğrencisi olarak Yüksel Güner hocamızın seramik dersimize gelmesiyle başladı. Tabiri caizse benim ve aynı sıralarda oturduğum, gerek endüstriyel gerekse teknik seramikler alanında hala birlikte çalıştığım bazı yakın arkadaşlarımın içine seramik ateşi o zamanlar düştü sanırsam. Lisans öğrenimim sonrasında Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursuyla 19901991 yılları arasında İngiltere’nin Leeds Üniversitesi’nde mühendislik seramikleri konusunda yüksek lisans yaptım. Sonrasında ise ülkeme geri dönerek Anadolu Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladım. Seramik Mühendisliği Bölümü yeni kurulmuştu. O dönemde başta Ersan Hocam (Prof. Dr. Ersan Pütün) olmak üzere üniversite yönetiminin de desteği ile doktora yapmak üzere 1994 yılında tekrar İngiltere’ye gönderildim. 1999 yılında Bath Üniversitesi’nden yine seramik malzemeler alanında doktora derecemialarak Anadolu Üniversitesi’ne, o zamanki adıyla Seramik Mühendisliği Bölümü’ne öğretim üyesi olarak geri döndüm. Demek istediğim; seramik malzemeler ile olan ilişkim lisans eğitimim ile başladı ve sonrasında yüksek lisans ve doktora eğitimleri ile olgun bir seviyeye taşınmış oldu.

Master ve doktoranızı İngiltere’de yapmışsınız. Size neler kazandırdı?

Yüksek lisans ve doktora eğitimimi İngiltere’de yapmış olmanın getirmiş olduğu akademik avantajlar dışında tabii ki başka avantajları da mevcut. Bu avantajların başında yabancı dil ve farklı kültürlerden gelen insanlarla birlikte uzun süre aynı ortamı paylaşarak edindiğim kazanımlar geliyor. Bu kazanımlar etrafımdaki olaylara çok daha geniş bir açıdan ve çok yönlü bakmayı öğretti diye düşünüyorum. Akademik bilginin sektöre aktarılmasının ne kadar önemli olduğunu da sanırsam doktora eğitimim sürecinde anladım.

Son yıllarda hep beyin göçünden bahsediyoruz ya, yurtdışında kalmayı düşünmediniz mi hiç?

Açıkçası hayır. Eğitim amaçlı İngiltere’ye iki kere gittim ve uzun sayılabilecek sürelerde kaldım. Benim için gerek akademik, gerekse sosyal olarak verimli bir dönem oldu. Ama her defasında aklımda ülkeme ve aileme geri dönmek vardı. Zaten mesleğim icabı ilgili alanlarda yurt dışı bağlantılarım ziyadesiyle devam ediyor ve bu nedenle belli aralıklarla yurt dışındaki kongrelere ve fuarlara katılım sağlıyorum. Ayrıca, Eskişehir yaşamak için güzel bir şehir ve yaptığım işten memnunum.


İstanbul- Eskişehir arasında mekik dokuyorsunuz. Yaşamak için hangi kent daha güzel sizce?

Kesinlikle Eskişehir. Neden derseniz; yaşaması kolay. Zamanın ne kadar değerli olduğunu göz önüne alırsak büyük kentlerimizdeki trafik sorunu burada fazla hissedilmiyor. Bu nedenle de gün içinde birçok faaliyeti gerçekleştirme imkânınız var. Eskişehir kültürel ve sanatsal açıdan zengin bir kent. Bünyesinde barındırdığı üniversiteler ve öğrenciler sayesinde genç ve dinamik. Her şeyden önce bir akademisyen olarak sosyal hayatta da değişik ortamlarda öğrencilerimiz ile karşılaşmak benim için oldukça keyifl i ve motive edici. Ruhumu da genç tuttuğunu söyleyebilirim. Ayrıca Eskişehir’in İstanbul ve Ankara gibi kentlere ulaşımı kolay. Bu nedenle günübirlik seyahatler ile işlerinizi halledebilmeniz mümkün. Diğer bir önemli husus; seramik sektörünü oluşturan üreticilerin önemli bir kısmına olan yakınlığı.


Türkiye’deki üniversitelerde Seramik Mühendisliği bölümü var mı hala? Malzeme Mühendisliği kapsamında mı yer alıyor?

Bildiğim kadarıyla şu an Türkiye’deki üniversitelerde açık olan Seramik Mühendisliği bölümü yok. Olan bölümler zaman içinde Malzeme Bilimi ve Mühendisliği, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği bölümlerine dönüştü. Ancak bu bölümlerde gerek endüstriyel, gerekse teknik seramikler kapsamında öğrencilere zorunlu ve seçmeli dersler sunuluyor. Ayrıca, seramik malzemeler alanında yüksek lisans ve doktora programları da devam ediyor.

Bu bölümlerin mezunları seramik endüstrisinde iş bulabiliyorlar mı? Eğitimleri yeterli mi?

Diğer mühendislik dallarında olduğu gibi ilgili sektörlerin ihtiyacından daha fazla üniversitelerden mezun olduğu ve hala mezun verildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Sanat ve tasarım tarafını ayrı tutarak konuştuğumda; Türkiye’deki seramik sektörü özellikle endüstriyel (silikat esaslı) seramikler üzerine yoğunlaşmış ve ülkemiz ekonomisi açısından oldukça önemli bir sektör. Bu durum mezunlarımıza istihdam alanı yaratıyor. Mezunlarımız sadece seramik ürünlerin üretim hattında iş bulmuyor, aynı zamanda bu firmaların ar-ge birimlerinde ve tedarik süreçlerinde de yer alıyorlar. Yine seramik üreten firmalara farklı hammadde sağlayan firmalar da seramik sektöründe çalışmak isteyen mezunlarımız için potansiyel yerler. Gerek akademik, gerekse endüstriyel faaliyetler kapsamında ziyaret ettiğim firmalarda mezunlarımız ile sıklıkla karşılaşmak bana ayrı bir keyif veriyor doğrusu. Şu an için sayıları fazla olmasa da teknik seramikler üzerine ar-ge ve üretim faaliyetlerini yapan firmaların yarattığı ve yaratacağı istihdam potansiyelini de göz ardı etmemek gerekir. Hali hazırda görev yaptığım Eskişehir Teknik Üniversitesi, Malzeme Bilimi ve Mühendisliği özelinde seramik alanında verdiğimiz derslere baktığımızda; sektörü de yakından takip eden biri olarak hala sektörün beklentisini karşılayamadığımızı düşünüyorum. Bu bağlamda seramik sektöründe hızlı bir şekilde gelişen teknolojileri (dijital baskı, otomasyon vb. gibi) takip edebilecek seviyede mezunlar yetiştirmek için farklı seçmeli dersleri programlarımıza dahil etmeye çalışıyoruz. Ayrıca, SAM olarak ve TSF ile birlikte hali hazırda sektörde çalışan mavi ve beyaz yakalılara yönelik eğitim programları da düzenliyoruz. Seramik eğitimi denildiğinde aklımıza sadece seramik süreçler ve ilgili teknolojiler gelmemeli. Standartlar, çevre, endüstri 4.0 ve sürdürülebilirlik ile alakalı konular bizlerin diğer mühendislik bölümleri ile işbirliğini kaçınılmaz kılıyor.


Üniversite ve sanayi ortaklığıyla kurulan SAM, sektörün geneline hizmet veren tek Ar-Ge Merkezi mi? Kurarken hedefiniz neydi, bu düzeye gelebileceğini düşünüyor muydunuz?

2007 yılından beri bilfiil görev aldığım SAM hakkında aslında söyleyeceğim o kadar çok şey var ki… Hali hazırda sektörde 5746 sayılı Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi hakkındaki kanun kapsamında merkezler mevcut. Diğer yandan SAM’ı bu merkezlerden ayıran en önemli husus; kurucularının seramik sektörünün önde gelen firmalarının olması ve bu ortaklığı üniversite ile paylaşarak faaliyetlerini sürdürmesi. Seramik Araştırma Merkezi’nin TÜBİTAK desteği ile üniversite-seramik sektörü işbirliği kapsamında kuruluşu 1998 yılında olmasına rağmen 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri kanunu kapsamında şirketleşmesi 2007 yılında gerçekleşmiştir. SAM’ın ortaklık yapısında 18 adet seramik üretici firma ve 2 adet üniversite (Eskişehir Teknik Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi) bulunmaktadır. Şu an için de işbirliği ortağımız olarak adlandırdığımız yaklaşık 50 adet firma ile birlikte ağırlıklı olarak ar-ge olmak üzere, akredite test-analiz ve eğitim faaliyetlerimize devam ediyoruz. SAM olarak bugüne kadar kat ettiğimiz yolu değerlendirdiğimde; SAM kuruluşunda yer alan TÜBİTAK, üniversite ve sektör temsilcilerinin ne kadar isabetli ve değerli bir karar verdikleri ortada. Diğer yandan, SAM olarak geldiğimiz şu noktada 2020 yılı içinde vizyon ve misyonumuzu tekrar gözden geçirmenin gerekli olduğu kanaatindeyim. Özellikle teknolojik olarak gerek malzeme, makineteçhizat ve gerekse akredite testler kapsamında hızlı bir şekilde gelişen sektör beklentilerine daha uyumlu bir hale gelmemiz gerekiyor. Ayrıca, tasarım konusunda da ilgili kurum ve kuruluşlar ile işbirlikleri içerisinde kalarak faaliyetlerde bulunmamız gerektiğini düşünüyorum.


2017 yılından beri TSD Yönetim Kurulu Başkanı’sınız. TSD, seramiğin bilim-sanat-endüstri alanlarını buluşturan bir dernek. Bu zorluk mu yaratıyor, avantaj mı?

Kesinlikle bir avantaj olduğunu söyleyebilirim. Kulağa klişe gibi gelebilir ama bilim olmadan sanat, sanat olmadan da bilim olmaz. Sonuçta birbirlerini tamamlayan unsurlar. Ancak, hepsi birbirinden değerli YK üyelerimize baktığımda mühendis ve sanat kanadından olan arkadaşlarımızı aynı görüş doğrultusunda bir araya getirmek de bazen kolay olmuyor açıkçası. Ayrıca, belki söylemek haddim değil ama şahsi görüşüm, ülkemizde seramik sanatının yeterli derecede önem görmediği yönünde.


TSD, Federasyon çatısı altında bütçesi en düşük dernek. Buna rağmen önemli etkinliklere imza atıyor. Bunu nasıl başarıyor?

Yaptığımız en önemli etkinliklere Afyon ve Eskişehir’de yaptığımız kongreleri verebilirim. Bildiğiniz üzere bu kongrelerde bilimsel, endüstriyel ve sanatsal faaliyetlere (oturumlar, paneller ve sergiler şeklinde) ziyadesiyle yer vermeye, sadece öğrencilerin, akademisyenlerin ve sanatçıların değil, yerli ve yabancı sektör temsilcilerinin de katılımına özen gösteriyoruz. Bu sayede başarılı kongreler yapabilmek için gerekli maddi desteği de sağlamış oluyoruz. Bu tip aktivitelerimize TSF de ciddi bir katkı sağlıyor. Ayrıca, şu ana kadar gerçekleştirdiğimiz kongreler ilgili üniversitelerimiz çatısı altında gerçekleştirildiği için önemli bir avantaj kazanıyoruz. Tabii TSD olarak faaliyetlerimiz sadece kongreler ile sınırlı olmaması gerektiğinin de farkındayız. Bu nedenle YK olarak vizyonumuz ve misyonumuz kapsamındaki faaliyetler için daha fazla mesai harcamamız gerekiyor.


Önümüzdeki Ekim ayında SERES Kongresi yapılacak; çalışmalara başladınız mı? Kongre için hedefiniz nedir?

SERES 2020, 12-14 Ekim tarihleri arasında Eskişehir Teknik Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek. Bu bağlamda çalışmalara hali hazırda başlamış bulunmaktayız. İçerik olarak bir önceki SERES kongremize benzer bir içerik olmasını planladık. Özellikle ülkemiz seramik sektörünün ihtiyacına yönelik bilimsel, teknolojik ve sanatsal oturumlar, paneller ve sergilerin ön planda olmasını arzu ediyoruz. Bu sayede sadece akademinin (akademik personel ve öğrencilerimiz) değil, aynı zamanda sektörün de katılımını sağlamayı arzu ediyoruz. Böylece kongrede akademik personel, öğrenciler ve sektör temsilcilerinin bir arada olduğu ve birbirini besleyen interaktif bir ortam sağlamayı planlıyoruz.


Pek çok konuda sorun çözümüne odaklı bir yaklaşımınız olduğu biliniyor. Yani bir şeyi baştan reddetmek yerine “nasıl çözüm bulurum”un derdindesiniz. Bu mühendislikten mi kaynaklanıyor, karakter yapısından mı?

Ağırlıklı olarak almış olduğum mühendislik eğitiminden (özellikle doktora) kaynaklandığını düşünüyorum. Karakterimin de mutlaka bir katkısı var tabii. Başak burcu olmamın yapmış olduğum işlerde ve çevrem ile olan ilişkilerimde hem olumlu, hem de olumsuz etkileri olduğunu düşünüyorum. İş konusunda titiz ve detaya düşkün olmam bazen benim ve beraber çalıştığım insanlar için yorucu olabiliyor. Yine de gerek iş, gerekse sosyal hayatımdaki insanlarla olan iletişimimin iyi olduğu kanaatindeyim. Yapmamız gereken çok iş var, beklentiler büyük. Bu bağlamda çözüm odaklı olmaktan başka bir yaklaşım da doğru olmaz sanırsam.


TSD Başkanı olduğunuzdan beri sizi en zorlayan durum ne oldu desem?

Kongre organizasyonları diyebilirim. Bu tip organizasyonlara hazırlanmak ve doyurucu bir şekilde icra etmek ciddi bir gayret gerektiriyor. Neyse ki gerek YK üyelerimiz, gerekse kongrelerdeki kurullarda yer alan ve hatta yer almayan bir sürü insan destek veriyorlar.


Federasyon YK üyeliği, TSD Başkanlığı, akademik çalışmalar, hocalık, SAM, yurtdışı seyahatler, kongreler… Bu yoğun programla ev-aile ortamını nasıl dengeliyorsunuz?

Maalesef dengeleyemiyorum. İki kızım var. Şu an bir tanesi lise 2, diğeri ise ortaokul 2. sınıfa gidiyor. Geriye dönüp baktığımda eşimle (ki kendisi de seramik sektöründe uzun süre çalıştı ve aynı zamanda akademik bir babanın evladı), çocuklarımla, annem ve babamla ve yakın dostlarımla daha fazla vakit geçirmiş olmayı çok isterdim. Hayat bir koşuşturma içinde çok hızlı akıp gidiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse son zamanlarda bunun muhakemesini daha sık yapmaya başladım.


Yoğun programınız arasında bu röportaja vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

Bu imkânı bana sağladığınız için ben teşekkür ederim.





bottom of page