top of page

SERAMİĞİN SINIRLARININ DIŞINDA

Sanatçı ve akademisyen Aygün Dinçer Kırca “Seramiğin Sınırları” başlıklı dördüncü kişisel sergisini Mayıs ayında MSGSÜ Tophane-i Amire KSM Sarnıç Galeriler’de açtı. Seramiğin teknik tanımından farklı olarak sergideki hiçbir yapıt pişirim sürecinden geçmemişti ve seramik nesnenin fiziksel-kavramsal sınırlarının dışındaydı.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nün eğitim kadrosunda yer alan Doç. Aygün Dinçer Kırca son sergisi “Seramiğin Sınırları”nda; çamurdan “sınırlı form” silüeti içinde, nesnenin iç boşluğunun şekillendirilerek oluşturulduğu, bilinen pişmiş toprak kapların ötesinde, konstrüktivist bir yaklaşımla nesnenin görünmeyen unsurlarının ön plana çıkarıldığı bir form arayışına odaklanmıştı.


Seramik bir nesnenin oluşum sürecinde yaşanan tüm fiziksel ve kavramsal sınırlardan bağımsız olarak çamurun potansiyelinin değerlendirildiği, pişmemiş toprak kapların ve faydalı ömrünü tamamlamış kırık seramik nesne fragmanlarının birer metafor olarak kullanıldığı sergide yer alan hiçbir çalışma pişirim sürecinden geçmemişti. Sanatçı zaman zaman eserlerin alt metinlerini vermekle birlikte, bu ipuçları ile izleyiciyi kendi çıkarımlarını bulmaya da teşvik etmekteydi.

Seramik nesnelere farklı açılardan bakmamızı/ görmemizi sağlayacak “Seramiğin Sınırları” Tophane-i Âmire Kültür Sanat Merkezi, Sarnıç Galerileri’nde sergilendi. Mekanın girişinde “sınır” kelimesinin tanımı yapılmaktaydı ve çalışmalar, kelimenin bu anlamları etrafında oluşturulmuştu. Sergileme, izleyiciyi yönlendiren metinlerle kelime oyunu ile isimlendirmiş çalışmaları yoruma açık olarak bırakıp kişiye özel çıkarım yapılabilmesine imkan tanımaktaydı.


Girişten sonra soldaki ilk salonda; diğer salonlardan farklı olarak tüm pişirim evrelerinden geçerek üzerinde sır hatası vb. bulunduğu veya üretim aşamasında kırıldığı için ıskartaya ayrılan seramik fragmanlar bulunmaktaydı. Bunlardan bir kısmı konstrüktivizm akımına gönderme yapılarak çerçeve içinde/üstüne taşarak duvarda sergilenmişti. Sınırlı form olarak; -pişmiş toprak- kap silueti içinde, pişirim öncesi içinin boşaltılması gereken formlar, iç boşlukları kompozisyon öğelerine dikkat edilerek şekillendirilmiş, dönen platform üzerinde sergilenmişti. Bu sayede, izleyicinin formun etrafında dönerken kaçırdığı devamlılık öğesi görünür hale gelmişti. Ön ve arkası farklı şekilde çalışılmış yarım formlar (olaylara, kişilere vb…) farklı bakış açılarından bakabilmeye teşvik ediyordu. Bir “Hat” üzerine dizilen, yarım görünen nesneler farklı bakış açıları ile farklı bütünleri oluşturabilmekteydi. Seramiğin başlangıç hali yani çamurla artık ıskartaya ayrılmış olan porselen birimler yan yana sergilenmişti. Bu iki malzemeyi birbirinden ayıran “Hudut” sürece/zamana bağlı olarak belirgin hale gelmekteydi.

bottom of page